24 Haziran 2013 Pazartesi

Hattrick ve Patrick

 

    Sen hiç sörf yaptın mı vaytsi’nin dalgalarında kare gömlek? Sörf için çok müsait bu aralar. Yanındakilerle dalga geçiliyor. Emniyetle dalga geçiliyor. Mükemmel dalgalar bunlar.  Adeta geliyor Tsunami . Bence sen de dikkat et,  sıkı tutun abi. Yine girdin suyunu çıkardın işin. Akreplere sokturdun, Tomasa dövdürdün. Peki ne yaptılar? Gelip çiçek verdiler.  Tarihle ilgin olduğunu sanmıyorum ama karanfil ne demek biliyor musun? Salazar , Mussolini falan almıştır karanfilleri… Bizim nesil hep dalga geçerek yendi zorlukları. Yapacak bir şey yok deyip geyiğe vurduk kendimizi. O dalganın makaranın içinde bulduk çıkışlarımızı, çözümlerimizi. Kafa kafaya verdik, bir olduk çözdük meseleleri. Dalga geçilmeye başlandığın gün bitmişti aslında her şey.  Malzeme ver bize. Çırpın, haykır, sert gel. Koca koca dalgalar geliyor, sörfünü hazırla. Hey sen sörfçü çocuk! Sen ki filmlerde yakışıklı ama beyinsiz olan. Gerçekte hiç biri olamayan. Surfs Up! Hadi bakalım kulaç kulaç. Yazdıklarım bizim sahilde takılan bir abiye. Adı İrecep. Yanlış anlaşılmasın.
  
Ufak bir tatil kaçamakladım bu haftasonu.  Tatile giden-dönen yolu bile severim. İnsan yalnız kalır. Dış etkenler yolun monotonluğuyla azalır. Düşünür insan yollarda. Kısa da olsa yol iyi gelmedi değil.  Tatil işte takıl. Ye iç yat adlı üç fiilden oluşan sloganıyla herkesin sevdiği, görünce gülümseten mahallenin güzel kızıdır tatil. Kısa süreli bir geçer. Döner bakarsın. İyi gelir. Gidince dönersin işine gücüne.  Kafa dinlemek var bir de. Kasaptan kelleyi alıp dinledim bir ara. Pek de bir işe yaramadı. Bir de kokuyor kısa sürede. Diyorlar hep kafa dinle falan. İnsanlar çok garip.  Herkes kafasındaki ağzından konuşur ki zaten hep kafa dinlemiyor muyuz?  Tatil konsepti içinde dinlenme kavramı da vardır. Tam tersi yorar aslında bünyeyi.  Uuu rahatım dersin geç yatarsın. Bünye der abi 1 de yatıyorduk 3 oldu.  Yatsak mı? Ben öyle hemen yatmam, namusluyum ben dersin sabahı edersin. Saat  5 gibi ezan okunur. Gözler düşer. Kafa olur kompresör. Eh bi yatayım kafamda beton kırıyorlar dersin. Sızarsın.  Dinlenmek de garip bir kelime. Yani dinsiz bir insansan bunlara biz kibarca kafir diyoruz. Dinlenince dinli  olur musun? Ya da bir topluluk söylediklerini dinlerse yani dinlenirsen dinli olur musun? Dinsizlik de aslında bir din değil midir?
  
Mutlu olduğum konular da yok değil. Ama ürkütürken, düşündüren yanları da var yine. Karma’ya bir borcum var. Ne zaman ister bilmiyorum. Kapı çaldığında ürkerek zıplıyorum. Delikten bakıyorum kimmiş diye. Acaba karma mı geldi? Yoksa Keke sen mi geldin? Tez mi geldin? Oy Keke… Çal Keke çal. Kapıyı çal. Karma gelmesin. Ya da iyilere saysın o ufak borcu. Epey artıdayım zaten.  Tinerciye bile para verdim. Gitsin alsın uhu falan koklasın diye. Adam keyifli ya yolunu bulmuş. Etrafa rahatsızlık vermedikçe çeksin ya. Vursun poşetin altına. Abim dedi sonra. Her gördüğünde selamı eksik etmedi. Tinerciden nezaket öğrenecek adamlar var ya. Ne yazık… Karma abi ya azcık yolumuzu bulsak diyorum. Beni de bi mutlu etsen diyorum. Olmaz mı ki?  Paralar maralar? Aşklar meşkler? Çapullar mapullar? Üç gol atsam bu maçta hattrick yapsam. Sünger Bop olsam kanka Patrick yapsam? Karma, kader, düzen, kozmos… Her ne isen ve nerde yaşatılıyorsan.  Reha Muhtar geldi aklıma.. İkametgah verir mi ki o? 

16 Haziran 2013 Pazar

Resimsiz Yazı



  Son 10 yılın nasıl geçti arkadaşım? Huzurlu muydun? Mutlu muydun? Tamam mıydın? Koru bunları, sahip çık, bizi biz yapanlar bunlardır... dedikleri şeyler öyle değil miydi? Şaşırmadın mı hiç? Afallamadın mı? Düşüncelere dalıp kalmadın mı? İçine kapanıp yalnızlaşmadın mı? Senin gibiler vardı elbet. Ama onların da kafası karışıktı. Onlar da anlamsızdı. Onlar da kapamıştı. Sahipli trendlere bıraktın kendini. Boş işleri konuştun. Stüdyolara doldurulmuş, sahte insanları izledin. Olmak istediğin kişileri gerçek olmayan saçma karakterlerde buldun. Aptal kutularına her gün bozuk paralarını attın. Kasıtlı zorlaştırılmış hayatına sıkışıp gözlerini etrafına kapattın. Sürülere katıldın. Duygusal oldun, emo oldun, kızılderililere özendin, apaçi oldun. Yeni ciciler çıktı. Saldırdın, hayatına amaç ettin. Para dedin, şekil dedin. Bencilliğine bile moda dedin. İnsanlığından uzaklaştın. Belki Dünya buna dönmüştü. Belki böyle olmaya mecburdun. Artık içim sıkılıyor. Gerçekten çok üzgünüm. 18 yaşımdan şimdiye, böylelerinin yönettiği bir ülkede olmaktan çok üzgünüm. Gençlikten giden yıllarım için üzgünüm. 10 yıllık bu borcu bana kim, nasıl ödeyecek ki? Özgürlüklerimi de kısıtlamaya çalış hadi... Çek kılıcını gel. Diğerlerini bilmem ama artık ben pek içime atamayacağım. Sanırım artık çok da yalnız olmayacağım.

   Engeller engeller. Oyunlar da hep böyledir ya... Hepsi hayattan modellenmiş gibidir. Başardığın zaman daha zor bir aşamaya atar seni. Sonra daha zor ve daha zor. Game over'a kadar gider. Bazen pes eder kapatırsın oyunu. Bazen de inat eder dener durursun. Şimdi yine oyun bölüm sonuna doğru geldi. Sonraki aşama nasıl olacak acaba kısmındayım. Hey Mario! Acaba prenses yine mi başka kalede? Hop dikkat tosbağanın kabuğuna yan basma! Yürü tosbağa sen, al sana ateş topu ekrandan düş! Oldu abi de prenses doğru prenses mi? Peki prensesi buldun da o sana gelecek mi? Bu ne bıyık, bu ne şapka tesisatçı! İşçisin sen işçi kal giy demesin tulumları... Selamünaleyküm bölüm sonu canavarı abi. Burada bi prenses mi neyin varmış. Yapsana aramızı. Canavar falan ama belki anlar halden. O da insan sonuçta. Yapar belki bu sefer bir güzellik.Yapmazsa salarız ateş topu falan ağzına doğru. Orhan-Ferdi-Müslüm şarkıları bitmez ki zaten. Çilemizse çekeriz kaderimizse güleriz.

  Yuh arkadaş büyümek monotonlukmuş ya. Sabahları küreksiyon, öğlenleri direksiyon, akşamları doğal seleksiyon. Karbon kağıdını kim buldu? Bir de eski modeli beyaz kağıdı boyar toz toz. Çeksem mi karbon kağıdını aradan? Alışkanlık huzur veriyor mu ki? Peki o zaman sabahları neden anneee 5 dakka daha diyorum içimden. Kalkıp, günaydın Dünya diye neşeyle höykürsem ya. Çimenlerde koşşam, halalahihi diye Alplerde yankılatsam sesi. Olmuyor işte benjamin neten yahu? Gerçekten ne zaman gülümsedim? Ama ''gerçekten''... Nerede yarısı?

Özdemir Asaf'lı günler dilerim.İnce zekalı, net ve oyna kelimeler oyna ya dedirten....

 "yanına kadar koştuktan sonra, 
bir adım daha atamayacaksan eğer; 
oraya kadar sakın koşma. 
sana değil, bekleyene yazık olur."   


"kucuk cocuklar yapıp geceleri kendimden,
seni öpsunler diye gonderiyorum sana
bana kucaklarında seni getiriyorlar;ben de sonra o seni getiriyorum sana.." 


"kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi, 
öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an... 
bozmadım."




 

11 Haziran 2013 Salı

Yazı....K



  Hayatta nasıl ya dediğiniz durumlar olur ya. Bir de bu durumlara nasıl ya dediğinize şaşıran insanlar olur. Bu insanların şaşırmasına şaşıran insanlar da vardır. Taraflar ve taraflar adları sonunda olur taraftar. A.C.A.B. ne kadar geçerli bir slogandır hiç şaşmaz. Partide grup yapalım diye bir zihniyet de var. Sünger Bop Kare Şort' un donundan ceket giysem sempatik olur muyum ki? Sempatik ve parasempatik sinir sistemim kalkıyor. Sinirden kulunç yaptım yumru yumru. Şakşakçılarını da gördük bugün. Şakşak sesi başka türlü de çıkıyor ya milyonlar şakşak yapacak sana. Kolu sıyırıp alt kısmını yalıyorsun. Sonra çıkan sese bak sen. Desibel desibel dalga dalga. O kareyi hayal ettim de kareli ceket karesi gibi pek gelmedi. Diktatörlere diklendikleri için mi diktatör denilir? Yoksa diktatör vantilatör ya da aspiratör gibi bir eşya mıdır? Tiyatro yönetmenliğine de el attı ya. Yazdı oynatıyor. Oldukça da başarısız. Ver suyu, ver suyu hop yavaş çek geri, anıtı çek al ordan zumla...
Buna bu egoyu yaptıran kimdir nedir bilmiyorum.
   Yine kafatasımın çatlaklarından bir şeyler sızıyor. Pekmez falan akmıyor. Mecazi olarak sızıntı var. Bisikilota mı nedir ne bi haltsa öyle bir püskevit var. Buna ilginç bir reklam çekmişler. Ayı ayı adamlar hayatta kas yaparım beynim olmasa da olur mantığıyla yaşayan abiler oynamış. Tropik adada kakaosuna kadar meyveden üretip imalat yapıyorlar. Tamamen zarar ya. Merkezi bi imalathanen olacak ham maddeyi çok miktarda ucuza alacaksın. Hele o hamuru yoğuran yok mu? Tam çakal ha. Kamera buna dönünce bir bakışlar bir pozlar. Sanki madde anti-madde dönüşümünü bulmuş Dünya enerji problemini çözüyor. Bisikolata erkekleri, hayatta bisikolata dışında bisikolatamamış adamların püskeviti. Bir de kafa ve omuzlar diye bir şampuan var. İsme bak. Düpdüz mantık. Ama fena değil. Bunun da bir ara bir reklamı vardı. Klasik siyah tişört, parıldayan , savrulan saçlar. Yürü git ya. İki bilgisayar efekti bilmiyoruz sanki. Bir de paraşütle atlayan, bateri çalan şehzade oynuyordu reklamda. Şehzade ya ne elitist zevkleri varmış arkadaş. Paraşütün açılmaz da baterinin üstüne düşersin tıss diye ses gelir o zilinden diye bir düşüncem var. Bir daha da saçını başını savurmazsın kepeksiz diye milletin ağzına burnuna sokmazsın. Hem kepekli daha sağlıklı diyorlar. Ekmeğin bile kepeklisi iyiymiş. Akıllı ol şehzade, Bülent Ortaçgil ile düet falan yapma. Aşk tesadüfleri sever ama gider mantık evliliği yaparsın sen. Öyle bir tipin var senin şehzade. Sakalı bıyığı kesince de çocuk gibi oluyorsun ha. Sokakta görsem bebe derim. Boy zaten paraşütle atlamaktan kısa kalmış. Yere ine ine bacaklar baskıdan kısalmış. Adamlara ne zorum varsa . Çekmiş reklamı almış cukkayı. Hep kıskançlık hep kıskançlık bendeki. Eh biz de gider bir gün baklava açmayı öğreniriz. Ben baklava yaparım ama onlar daha fazla bir şey yapamaz. Bu da mı gol değil?
   Bugünlerde spor olayında istikrar tutturdum gibi. Koş koş koş... Şişman parkında, garip ve ne olduğu belirsiz aletlerde ıkınan insanları görünce nedense moralim düzeliyor. O aletlerin fikri ilk kimden çıktı acaba? Valla saydım 2-3 tanesi direk bel fıtığı disk kayması, birkaçı kasık çekmesi, boyun fıtığı falan yapacak cinsten. Birçoğu da etkisiz eleman, sallan dur. Geceleri boş oluyor gidiyorum. İki bira çakıyorum kulplu beygirde. Kafam güzel olsun diye o sağ sol yapan zımbırtıda takılıyorum. Bekçi geliyor. Copla kovalıyor. Son günlerde o da gelmiyor. Copla kovalayacak çok adam olunca yetişemiyor. Ben de üzülüyorum adam işini yetiştiremiyor diye kendimi copla kovalıyorum. Arada yetişip iki tane oturtuyorum. Yuh gavuramı vuruyon insafsız diye bağırdım geçen. Mahalleli camlara çıktı. Sonra girdiler. Beni tanırlar alışıklar biraz. Kendimce sevdiğim bir sözü yazacağım. Sanırım hayal kurarken malzemeden çalıyoruz. Çünkü sürekli yıkılıyor.



3 Haziran 2013 Pazartesi

Nerde parçacık orda portakal!



   Biraz düşününce insan anlıyor ki aslında olduğumuz şey vücudumuz değil. Olduğumuz şey içimizde ara sıra yükselen şey. Olduğumuz şey asla tatmin edemediğimiz bir his. Olduğumuz şey aslında varlığını  hep hissettiğimiz ve zorlarsak içimizden çıkarabileceğimizi düşündüğümüz gücümüz. Peki neden bu kadar uyumak istedik? Üzerimize saldırılıncaya kadar,sebepsiz yere şiddet görene kadar neden bekledik? Neden düşünmeyi   bıraktık? Bizim için düşünenler mi vardı? Kendi işimize bakıp geçmek hep yetiyor muydu? Kendin dışında bir şey düşününce enayi mi oluyordun? Parçaların bütünü oluşturduğunu ve bütünü etkileyen şeylerin.parçalara da etki ettiğini neden unuttuk ki? Sonunda hatırladık en azından. Sesi hiç dinlenmemiş ve dinlenmeyeceğini bildiği için de susmuş minik bir parçacık olarak şu anda çok mutluyum. Belki artık ses çıkartırım bile. Belli mi olur? Çünkü sesler yükseliyor. Çünkü sesler uyanıyor.  Olan şey bütündür zaten. Ondan üstünü yoktur ki asla isteği dışında kontrol edilemez.

  Kendi konseptime dönersem anlatacak bişeyler birikmedi değil hani. Neden bazı şeyler bu kadar zor olmak zorunda ki? Artık böyle işler bir süre sonra geriyor bünyeyi. Her şeye düşünerek mi karar verir insan? Hiç duygularını kullanmaz mı? Ben artık düşünmüyorum bir çok şeyi. Hayat öyle ya da böyle seni bir yere sürüklüyor.  Anı yaşama olayını sonunda başarabilmeye başladım. Deli kıvamında bir insan olup çıkıyorsun. Farketmez ki ben mutluysam insanların düşünceleri çok da fifiletto. Carpe Diem, Carpe Diem...sanırım bilinçaltım bu düşünme olayını ele aldı. Üst taraf ise kafana göre takıl abi diyor. Bazen rüyalarımdan ayrılmak istemiyorum. Uyandığım yer yine aynı rutin oluyor. Kaçmak istememin nedeni sanırım bu. Sürekli geyik yapmak sanrım bir palyaço sendromuna yol açtı. Makyajın, kırmızı burnun altında ne hissediyorsun düşünen var mı ki? Ağzımdaki makyaj hep gülüyor. Sıkıntı yok. Kostümün içini merak edenleri seviyorum esasında. Dışarda o kadar eğleniyorsan içinde de var demektir. Esas gerçek olan bu içeride olandır. Ama palyaço şovuna devam eder ve tek duyguya sahiptir. Gerçekten ağlamamışsan gerçekten gülmeyi de bilmiyorsundur.

  Kafamın kurcalanmasını seviyorum sanırm. Bazen kendi kafamı kurcalayacak şeyleri kabul edip kafa yorduğum oluyor. Anı yaşama prensibine aykırı olsa da öbek öbek olasılık içinde alternatif evrenler yaratmak hoşuma gidiyor sanırım. Tanrısal satrançlar oynuyorum. Eğer böyle olursa bunu sonu nereye gider. Hamleleri düşünüyorum tek tek. Bir süre sonra yorgun düşüp bıkıyorum  aman ne olacaksa olsun sloganıyla akışına bırakıyorum. Bitmeyen bir beyin cimnastiği. Analitik düşünme zımbırtısı. Babalitik düşünsem artık diyorum. Baba baba düşüncelerim olsun. Kurmacalı değil. Tak diye olacak olan. Kararlılık seviyesi yüksek. Bazen de katalitik düşünüyorum. Valla kışın süper olur, çay da sıcak durur. Çaydanlık koyma zamazingosu da alırım önüne. Omomatik bile düşündüğüm oluyor. Çamaşır yıkamadan önce hangi göze koyuyorduk? Kendi gözüme koyayım dedim bi kere gözümü öldürdüm. Korsan gibi gezdim1 hafta. Sonra geçti.

Film tavsiyesi: What dreams may come (anlayana sivri sinek saz, duygulu, bakış açılı)
Dizi Tavsiyesi: Da Vinci's Demons( Spartaküs'ü yapanlardan entrikalı, sevişmeli,dövüşmeli,zekalı ama amele)
Müzik Tavsiyesi: Kafanıza göre takılın Ferdi, Müslüm
Yemek tavsiyesi: Patlıcan oturtma, Hanım göbeği, dilber dudağı, Üçgen peynir, simit
Kız çocuk: Sashagreygül
Erkek Çocuk: Jamesdin

Tarihte Bugün: İlk kez bir insan burnunu karıştırdı. M. Ö. (çoook önce)