11 Aralık 2012 Salı

Hüzün Treni

    Dün gece fenalardaydım. Fena aslında iyi çocuk ama bazen insanın üstüne fazla geliyor. Ruh hali bazen Sanal Bellek isimli abilerden Losing My Relion'ın yanında, Orhan Gencebay dinliyor üstüne de tatlı olarak da aşure tüketiyor. 1 haftadır aralıksız yağan yağmurun kasveti midir? Yaklaşan 21 Aralık kıyamet olaylarının bilinç altına vurumu mudur? Bilmem ama yaşam enerjim düştü. Pes etme, hadi yaparsın vs. İşte o düşüncelere yav çocuk mu kandırıyorsunuz hadi alın voltanızı diyesim geliyor. İşte öyle bir durum. Çok mutsuzum be... Neden?
 



Kore draması falan izliyorum. Genelde konuları şöyle. Gerçek hayatta olmayacak kadar güzel şeyleri elde etmek. Sonra onları kaybetmek. Sonra tekrar kazanmak için çabalamak. Tatmin olacak bir noktaya gelindiğinde ise zafer ilan edip bitirmek. Arkadaş sorarım sana. O kız neden hasta oluyor her seferinde? O oğlan neden ailesiyle problem yaşıyor? O adam neden yıllardır aşkını kalbine gömmüş? En önemli soru da şu aslında... Arkadaş bunların hangisi erkek hangisi kız yav? Kılsız , tüysüz. Sakal bıyık da yok. Suratlar baby face... İşin şakası Koreliler dramayı beceriyor. Her seferinde böyle hayatın aq diyerek izleten yapımlar sunuyorlar. Mutlu son olsa bile o sona gelmek için acı gözyaşı sel oluyor. Kral hazretleri saray aşçısının hazırladığı zerdeçallı yimyang usülü ördek götü hazır efendim... Saygılar, Kraliçe yengeye selam, Prenses bacımı da böyle sadece dudak değdirerek dudağından öperim ki  Asya dizilerden anladığım kadarıyla öpüşme konusunda epey sıkıntılı ve geri kalmışlar. Fransa'da staj lazım...
 
 Bugün ilginç bir gündü ayrıca. Bana işimde  bugünlük refakat edecek arkadaşı görünce gülme tuttu. Adam işler güçler dizisindeki Boomcu Onur'a çok benziyordu. Konuşmayı duyunca biraz rahatladım. Gırgır şamata işler halloldu. Arkadaş hiç şans yok bende. İnsan gittiği yerlerde neler hayal ediyor neler buluyor. Şöyle taş, seksi kızlar çıksa, hadi yaşı az büyük, MİLF tabir edilen ablalar falan da olur. Yok arkadaş meslek değiştireceğim en sonunda o olacak. Pavyon, bar fedailiği, bayan kuaförü, ağdacı, bayan iç çamaşırı satan pazarcı... Aklıma gelen ilginç meslekler bunlar. İkizlere takke sloganıyla yeni bir sayfa açacağım.



    Evet günün anlam ve önemini anlatan yazının ardından sonuca geliyorum. Mutsuzluğun sebeplerini açıklıyorum. Östrojen eksikliği, mevsimsel kapalı hava depresyonu, Uzakdoğu kafasıyla psikolojiyle oynayan tatlı mı tatlı, güzel mi güzel,melek mi melek kore dizi yıldızı taşeron müteahitler ve son olarak da  Mayalar'ın taşta yer kalmadığı için bitirdiği takvim zannettiğimiz fakat alışveriş listesi olan tablet pc. Bu arada 21 Aralık'ta  Marduk, foton kuşağı, uzaylılar falan gelirse herkese çay ısmarlayacağım, Valla söz. Anlamadığım bir şey daha var. Mayalar yoğurdu, birayı falan bulan adamlar değil miydi? Ne işleri var ki bu işlerle....

7 Aralık 2012 Cuma

Bil bakalım kim?

    Geçen gün bilin bakalım kiminle konuştum? Söylemeyeceğim. Herkesin okuyunca hmm oymuş diyeceği fakat farklı cevaplar verebileceği bir yazı istiyorum. Biraz kafam güzeldi biraz dertleştik. Aramızdaki sözleşmeyi gözden geçirdim. Pek de uygun davranmamış kendisi. O da bana hak verdi. Fakat biraz geç oldu.  
Beni anlayabildiğini sanırdım. Ama fazla büyütmüşüm. Hani çoluk çocuk diyerek geçip uğraşmazsın ya, neredeyse oralara bir yere attım kendisini kafamda. Çok basit bir senaryo çizsem derdimi anlar mısınız?; Bilmiyorum...
 
Adalet kavramının insanların uydurduğu bir saçmalık olduğunu anladım. Bu düşünce beni inandığım bir kavramın yıkılmasından dolayı nefretle dolduruyor. Bu dolan nefretin bir kısmı havuzun dibindeki bir musluktan akıyor. Diğer kısmı da dalgıç pompayla yukarıdan çekiliyor. Fakat bu nefret bir barajın taşma ihtimaliyle açılması sonucu oluşan bir selden besleniyor. Musluk tek başına havuzda deniz yatağında takılıyor. Dalgıç pompa yıldız almak için kursa gitmiş. Bu havuzun kaç saatte taşacağını hesaplayan problem bile sinirimi bozuyor. Bu sefer çok sıkıcı yazacağım. Her şeyi hakkıymış gibi gören ve hakkı olmadığı halde bir şeyler elde eden her şeyden ve herkesten nefret ediyorum. Bugün tüm gerçekler ortaya çıkacak anne I'm cleaning my klozet!(Cevap adalet olabilir mi?) http://www.youtube.com/watch?v=NuxfSKM0qeM


   İnsan belli bir yaşa kadar hayatın ona istediği her şeyi sunacağına ve bunun çok kolay olduğuna inanıyor. Ama gerçeklerle yüzleşince tokadı yiyor. Bu tokadı yememiş olanlar hemen kendini belli ediyor. Bu insanları adam yerine koymadığım gibi aslında acıyarak bakıyorum. Ben tokadı tattım ve nasıl bir şey olduğunu bildiğim için toparlanma sürecine geçtim. Onların böyle bir şansı yok. Genelde baba ocağından, ana kucağından henüz inmemişler bu kategoriye giriyor. Geçenlerde bir bayanla tanıştım, çok baydı gerçekten kaçtım. Sen beni kamçıla, ben seni kamçılayım hayat! Elimde senin sevdiğin zibidilerden bir iki tanesi can verse bana yeter. Sana gücüm yetmese bile gözüm açık gitmez, Götüm açık hiç gitmez.İmam pamuk tıkıyor nasıl olsa... Sıkı dur hayat bebelerini gözünün önünden ayırma! (Cevap hayat olabilir mi?)
 


Büyük şehirlerden birinde toplu taşımayı kullanmak için genel adı metro olan zımbırtıya indim. Güzergahı üstünde parlak ışıklarla yazan ve oldukça hızlı gelen bir tren gözüme çarptı. Bir güzergah Ödemiş yazıyordu. Ya dedim önüne atlasam ben de ödemiş olur muyum? Sonra düşündüm ki ödeme yapılması gereken benim. Vazgeçtim. Hayallerim var. Hiç gelmeyen, gerçekleşmeyen umutlarım var. Berbat bir pop şarkısı olacak sözlerim var. Gökhan Özen, Tarkan falan söylemez ha. Direk ajdarlık sözler! (Cevap umut mu?)

   Çok garip rüyalar da görüyorum bu aralar. Havai fişekleri, taç giyme töreni ve kafama takılan taçlar falan. Halbuki gerçekte kafama bambaşka şeyler takılır. Neyse rüyanın sonuna doğru rüya olduğunu anlıyorum ve hep yaptığım gibi en yakın karı- kıza dalıyorum. Ortamda yoksa hemen getiriyorum oraya. Bir telefon hayal ediyorum. İş yerinin oradaki pideciyi arıyorum. Ne hikmetse motorla getiriyor karıları. Pide gibi uzatmış motorun yanına bağlamış. Burada mı yersin? Sarayım mı? diyor. Saray diyorum o kafayla kelime cambazlığıyla saraya gidiyorum. Ne yazık ki Halit ERGENÇ hep orada.  Er-genç Hünkar gidecek!!! diye bağırmamla rüya bitiyor.( Cevap Kanuni mi?) (Freud,kutsal kase, dişi-erkek dualitesi)
   Kendi kendimi kendime kanıtlamaya çalışıyorum bu aralar. Sabır testi, efor testi, performans testi, gebelik testi ve toprak testi yaptım. Sonuçlar  genelde A rh+, insan kan grubuna çekiyor tabi ki.... Egoları gözlemlemeye başladım. İnsanın kişiliği ve davranışlarında çok fazla etkisi var bunların. İlginçtir ki eksiklikten de fazlalıktan da oluşabiliyorlar. Gebelik testi pozitif çıkınca bir şaşırdım tabii ki. Egom tavan yaptı ama sonra erkek olduğumu hatırlayıp  eczacıyı dövmeye gittim. Sokakta insanları döven biri olarak çok ezik ve saçma bir egom olduğunu düşündüm.  Çocukken çok mu dayak yedim. Gücüm yetiyor diye insanları dövüyorsam tam bir hanzo olmalıyım dedim. Dayağı hak etme kriterini bile koyabilecek bir egom mu var? (cevap ego mu?)
    Bazı insanlar hala gurur, haysiyet, onur ve inayet gibi kavramlarla yaşıyor. Yazık onlara. Soytarının soytarısı olup, kendilerine asla hesap sorulmayan çakal tilki şaklabanların elinde kukla oluyorlar. Ben kermit olmak isterdim. Domuzla öpüşmek, hüzünbazca vıraklamak ve farkındalığın hüznüyle yaşamak.... Hayata bak çay demle. Şövalyelik nedir ya? Ermiş,evliya, aziz? Kukla ol kurtul. Ne gerek var kendinden vermeye. Aziz olacaksan azis ol herkese ver kurtul. Bulgar diva ol. İyi erdemler, falan ilk yazdığım kavramlar yalan. Seveni severler, seveni severler. Anladınız siz onu...(Cevap kermit mi?)

21 Ekim 2012 Pazar



Vigıl vigil vigıl vigıl vigıl.... İlginç bir girişten sonra ilginç bir yazı olması temennisi beynimde ve hücrelerimde dolaşıyorken anlatayım. Zart diye mekan ve iş değiştirip zurt diye adaptasyona daldım. Sevdiğim kızın bana abi demesinin üstünden uzun yıllar geçti ama  o dönen siyah patron koltuğuna arkam dönük oturup ani ve haşin bir dönüşle bir zamanlar o saf ama gururlu genç vardı ya.... İşte o artık annenle ilgileniyor demek umudunu hiç kaybetmedim. Metafor kelimesini uzun yıllarca suda dönen ve adamı içine çeken delik olarak bilmek ve anaforlarda bitki yetiştirmek çok zor bir zanaatmiş. İlk sevdiğim kız hayatımdı belki de. Eskiden çok güzeldi. Her gün mutlu ve heyecan doluydu. Belki bir gün onu tekrar elde edebilirim. Ama artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacağı için, ancak tatminsel bir duygu yaşarım. Büyümek denen şey böyle bir şey olsa gerek.
    Mutlu veya mutsuz olduğunu düşünmek için bile kendine vakit bırakmayan ve hızıyla warp 10 seviyesine zorlar şekilde yaşamaya başladım. Beynim bu hızdan dolayı Sünger Bob Kareşort mantığıyla çalışmaya başladı. Dilim ağzımdan sarktı ve tükürüğümde boğulmamak için kulaç atmaya başladım. Kış için koza dönemi olayını düşündüm. Fiziksel, ruhsal ve maddi bir metamorfoz. Metamorfoz kelimesi de çok ilginç. Mor renkli olan bir foz ve maddiyat da içeriyor. Meta yani mal, mor yani ruha hitap eden renklerden ve foz... Fiziksel ortamlanma zamanı. Bu yazı ciddi olmaya başladı değiştiriyorum.
    Geçen gün arkadaşlarla sevişiyoruz böyle üstümüz çıplak gibi bir başlangıçla paragrafın nereye gideceğini merak ettiğim için başladım. Yeni hevesler edindim. Motorsiklet ama chopper hedef Suzuki İntruder. Spor ama Wing Tsun. Kariyer ama çok para. Ve sınırsız karı- kız ortamı. Deliksiz üçlükler atmam gerek ama bileğim ısınmaya başladı. Bu arada geçen gün arkadaşlarla sevişiyoruz. Üstümüz çıplak ama altımızda bu işi garipsemiş durumdayız. Hop kelime oyunu yaptım. Arkadaşlarımla sevişmem seviştiklerimle arkadaş olmam. Tek taraflı sevişmeye gramer olarak sevme deniyorsa insan kendisiyle sevişebilir mi? Kendisiyle sevişen insan ensest mi olur? Bir de son olarak kendi düşen gerçekten gözüne toz kaçsa bile ağlamaz mı? Sorular ve sorular sabahlara kadar düşünüp abuk subuk rüyalar gördüren, bu rüyalarda lise arkadaşlarıyla öpüştüren sorular. Bu arada dün gece biriyle öpüştüm lanet olsun iyiydi be....
   Hey corç versene borç olmaz maykıl yandan kaykıl dedirten bir hayat bir bohem sürüp gidiyor. Eksikliğini duyduğum şeyleri tamamlamak ve hatalardan ders alarak vigıl vigıl vigıl diyerek ortama akmak temennisiyle gangnam style hesabı bir kapanış yapıyorum. Karnım acıktı uleyn yazmak karın doyurmuyor gidiyorum bütün aşklar yüreğimde ve midemde.  Bu arada gangnam style ve I'm sexy and I know it melodisi benziyor mu ne?

11 Eylül 2012 Salı

Atlı Karınca Kararınca



   Bu gece psikoloji yamultan Fransız filmlerinden birini izledim. Filmden aldığım en büyük ders atlı karıncayla şaka olmayacağıydı. Filmin adını falan yazmıyorum. Bilenler bilirler. Şu İnception'da oynayan daş ablanın filmlerinden. Filmin sonunda da daş oluyor zaten. Bir gırtlaktan j harfi çıkarmak bir sipuhle bu kadar mı yakışır insana? Bu filmi de manitayla izlenecekler listeme yazdıktan sonra yola devam ediyorum. Sevgili blog, atlı karınca nasıl bir isimdir yahu? Sorarım sana... Karınca ata mı biner at mı karıncaya biner? At karıncaya binip belini incitmezse saman altından da su yürütebilirse ne olur? Karınca, ağustos böceğine kapıda s.ktr çektiği zaman egosu tavan yapmış mıdır?
 

    Bu masalda bir gariptir. Çocuklara tembellik yapmamayı öğütlerken alttan alttan bencil olmayı da aşılar. Arkadaş ağustos böceği de sanatçıdır icabında. Ufak rakıyı kemanı kapıp gelmiş kapıya iki meze iki sofra hazırlar insan. Yoook! Sen yazın goygoy yaptın şimdi git açlıktan öl. Hem yaratılışı öyle. Arkadaş kısa süre yaşıyor. Temel amacı olan üremeyi gerçekleştirmesi için de o cırt cırt sesi yapması lazım. Kendi dillerinde o cırt cırt ses, karı karı diye viyaklaması o garibanların. Karınca ne anlasın. Bir kraliçe var kimseye vermez. Hepsi elizabet elonor. Ye çekirdek kabuğunu asıl. Zaten sağ ayakları daha kuvvetli. Pazara gidip 4 kilo patates alıp torbayla yuvaya götürenini gördüm. Enüvey yani Türkçesi neyse...
     
  İnsanların genelde kafasına takılan bir şey var. Toka diyorlar buna. Siz de cümlenin gelişinden ciddi bir şey sanıp okuyorsunuz. Aferin. Yıllar önce Beyaz Show'da, Beyaz Abi laf esprisi yapacağı zaman uyarır, orkestraya dıps diye zil çaldırır. Sonra yapardı. Şimdi zart diye yapıyorlar. Anlayan anlamayan birbirine giriyor. Seven sevmeyen karman çorman. Çeşitler çoğaldıkça kollektif bilinç azaldı. Sunay Akın gibi oldu. Biraz yakın tarih anlattım. Ama yazarken aynı onun gibi dershane fizik hocası taktikleri kullandım. Uyuyan öğrencilerin ödlerini kopartıp derse dikkat çektiğini sanan hocalar gibi yaptım. Uslu uslu nazik ve kısık bir sesle anlatırken birden en gereksiz yere bağırarak vurgu yaptım. Günlük hayatıma bunu yansıtmaya çalışıyorum. İnsanlar garip garip bakıyor. Deli falan diyorlar. Evet sanırım dikkat çekiyor. Dershane hocaları en iyisini bilir. Y vektörü X vektörüne demiş ki Z vektörü senin hakkında şöyle böyle diyo. X vektörü de çok kızmış. İstemeye gelmişler. Enüvey.
 
  Bu aralar  İbrahim Sadri, Yusuf Hayaloğlu gibi kalın sesli şiir okuyan abileri kafaya taktım. Bu sesleri ergenlik döneminde yaptıkları Hormon seviyesi bozan alışkanlıklardan mı kaynaklanıyor? Günde 3-5 falan sonrası tatmin sigarası sesler vapur düdüğü gibi olmuş. Hep bir İstanbul kenar mahallesi, delikanlı ayakları. Arkada acılı bir vokal, uzaktan gelen keman. Hep isyan hep dert. Abi hayat o kadar kötü değil ya. Sevdiğin kız vermemiş olsun. Sevdiğin abin ölmüş. Allah rahmet eylesin. Dont worry be happy diyorum. Enüvey. Power metal dinleyin. Lordlu kılıçlı metal. Can gelsin, kan gelsin. Sevdiğin kız vermedi mi ? Tut saçından... Biri canını mı sıktı? Sevdiğin kız abi mi dedi? Çek kılıcı vur böğrüne....



   Batman'i oynayan Hristiyan Bali kardeşimin eskilerden İsyan orjinal adıyla Equlibrium diye bir filmi vardır. Buradan nereye varacağımı merak ediyorsanız etmeyin. Alakası yok. İzleyin tavsiye ederim. İyi filmdir. Bahsedeceğim son konu böyle vay anasını dedirten kitap, film vs gibi eserlede kullanılan bir teknik. Filmin başında gördüğün şey aslında sonunu anlatıyormuş. Bu da insanda hadeee yaaa etkisi yapıyor. Ben de bu yazıda bunu kullanayım. Atlı karınca dönüp turunu tamamladı. Marion Cotillard güzel isimdir. Jeux d' Enfants ilginç bir filmdir. Enüvey...

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Düşsel Kabızlık


    Zamanın birinde diye başlayan hikayeler vardır ya; o hikayelerden anlatmak isterdim.Ama kafamda hep garip sorular var. Neden pisuvarların içine atılan amonyak top şeklindedir? Güzel kızlar büyük abdest bozar mı? Ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla tezi çürütülebilir mi? Üstüne kuş pisleyen kişi milli piyango bileti almalı mıdır? Sorular sorular...
    Günlerdir rüya görmüyorum. Çok çabaladım. İlhan İrem klipleri izleyip saatlerce gemiler döner geriye diye gökyüzünü izledim. Sazlıklardan havalanan ördekleri kovaladım. Bir pandomimci ve balerin buldum. Çay bahçesine gidip onlarla çay içtim. Adı ''Rüya'' olan kızları internetten taciz ettim. Olmadı...


   İhtiyar Delikanlı adlı sevdiğim bir Kore filmi var. Orada bir söz beni çok etkiledi. '' Gülersen Dünya seninle güler; ağlarsan yalnız ağlarsın...'' Bu film  konusu intikam olan bir üçlemenin en bilinen ve en iyi filmidir. Holywood drama filmlerinin çoğunu Kore Sinemasından çalıyor. Filmi yeniden çekerek tecavüz ediyor. Çizgi romanlar bitince macera filmleri de bitecek. Esaretin Bedeli? Kaç yıl oldu ya? Şavşank diyince insanlar saygı duruşuna geçiyor. Ayrıca şavşank kelimesi de çok garip. Tavşanla yavşak arası birşey. Söylerken eğlendiren eğlendirirken de töbe töbe dedirten kelimelerden. Art arda söylemeyi denedim bir süre sonra nam nam nam gibi bir şey çıktı. Ayrıca sonu '' h'' ile biten kelimeleri art arda söyleyince de bir garip oluyor. 100-200 tekrar çok sakat. Fenalık geliyor. Abartınca sonuçları kötü oluyor. ''Nuh'' kelimesi denenmeli. Az önce ayıldım. Beyne oksijen gitmiyorken de bunu yazıyorum....
 
   Deniz Seki az genç iken oldukça taşeron bir ablamızmış ya! Şirketlere aracı olur iş bitirimiş. Hala hoş bir hanım ama bir kalp çarpıntısı testesteron yükselmesi yapmıyor. Belki de Tutti Frutti etkisi vardır. O nostaljik program bir neslin cinsel hayatını etkilemiştir. Göğsünü açan kadınlar garip bir ortam.Şimdi ise değersiz. Beş yaşında çocuklar İnternetten porno izlemeye başladılar. İlkokulda bir arkadaşımla garip bir diyaloğum olmuştu. Tutti Frutti'deki kadınların robot olduklarını o yüzden izlemenin ayıp ve günah olmadığını söylemişti. Bunu babası demiş. İlginç ve yaratıcı bir kıvırma olmuş. Ama ilkokul üçe giden iki çocuğun hayal gücü, bilinçaltı nasıl etkilenir? O günden beri kızları mıncıklarım. Robot mu diye kontrol edesim gelir. Şarj olsunlar diye fişi her zaman prize takmak isterim. Paslanmasınlar diye yağlamak vs. Tezimi doğrulayan yapımlar da vardı. Batırçıkar galaktika mesela. Cylon diye yazılan Saylon diye okunan ablalar vardı. Sarışın, kırmızı kıyafetli olan ara sıra rüyama girer. Kamyon devirmek, el arabasına binip gezmek gibi ilginç inşaatsal faaliyetlerde bulunuruz. Sonuçta iş iştir. Business is business....


 Rem uykusuna geçemiyor muyum acaba? Rüyalar hep bu devrede görülüyormuş. '' Rapid Eye Movement'' Seri göz hareketleri. Adından da anlaşılacağı gibi uykunun bu devresinde gözümüz hareket ediyor. Aslında bilim adamları kibarlık yapıyor. Benim tezime göre bildiğin popomuz açıkta kalıyor. Bu esnada asıl gerçeklikte bize ilginç bir şekilde bağladıkları ve bizi matrix'e bağlayan bağlantı hortumu zayıflıyor. Bu tezimi en iyi fikirlerin tuvalette gelmesi gerçeği ile destekliyorum. Asıl gerçeklikten fikirlerin akması için bağlantıyı zorlamak lazım. Ikınmak falan hep bu yüzden...
    Sevdiğim bir arkadaşım  hayatta en büyük eziyetin montla büyük abdest bozmak olduğunu savunuyordu. Ben bu tezini çürüttüm. Hayatta en büyük eziyet üst üste 2 mont giyerek tuvalete gitmekmiş. Üstelik önleri sıkı iliklenmişse çok zor. Tecrübelere çok açığımdır. Hayat bir deneydir ve dolu dolu yaşarım... Tuvalette bir şeyler okuma istediği de bilimsel olarak açıklanmış. Vücut bilinçaltından kendisinden bir şeyler atıldığını ve bunu telafi etmesi gerektiğini hissedermiş. Okumak da beyni doldurmak ve bu güdüyü bu şekilde bastırmak içinmiş. Bana mantıklı olan o işi yaparken yemek yemek gibi geldi .Ama sonra dedim ki o kadar da değil. Deneyin derdim ama maceranın da şokunu çıkarmayayım. Hijyenik değil...
     Konu burada bitiyor. Rüya göremiyorum sonuçta. Artık tam bir realistim. Yaşar Kurt'tan, '' Ver Bana Düşlerimi'' şarkısını tavsiye ediyorum. Kekilli'de güzel söylemiş ama bana Sibel Kekilli'yi çağrıştırdığı için yazıyı burada bitirip onun oynadığı bir kaç bilim-kurgu filmi izleyerek  robotlar ve faaliyetlerini incelemek istiyorum.
 

21 Ağustos 2012 Salı

Taksi




    Taksiye bindim öndeki taksiyi takip etmesini söyledim. Amerikan filmi özentisi misin? dedi taksici.'' Kaçan kovalanır diye bi laf var biliyor musun?'' dedim. ''Manyak mısın abi benim çoluğum çocuğum var'' dedi. ''Seveni severler seveni severler'' dedim. ''Abi o laf öyle değil de neyse ben seni bir hastanaye bırakayım'' dedi. Yeni demem o ki insanlar çoğu zaman anlamazlar. Arkadan gelirler zaten. Ama seninle aynı yolda yürüdükleri zaman sen zaten çoktan oradan geçmişsindir.Yan yana yürümek lazım.Bir klipten bunu çıkardım. O taksici zaten benden sonra sanata vermiş kendini. Sanat için soyunmuş dayak yemiş. Kahvede soyunmuş mal. Tabi neden taksiye bindim onu anlatayım.

    Taksiye binmemin asıl nedeni o saatte toplu taşıma araçlarının çalışmamasıydı. Sebep tam olarak buydu. Zaten iş toplu taşımaya kalınca kimse anlamıyor. Oturan ayakta gideni, ayakta giden durakta bekleyeni anlamıyor. Mp3 çalar diye bir meret çıktı ya herkes otobüste dolmuşta kulakta kulaklık anlamazlar tabi duymuyorlar ki. Neyse asıl sebep şuydu. Sevdiğim bir kardeşim ''Beni seven arkamdan gelsin!''  diye bir laf etti. Sonra çıktı taksiye bindi. Kafası 1 milyonla 2 milyon arası bir değerde seyrediyordu. Sonra yetiştim taksisini yakaladım. Kırmızı ışıkta açtım kapıyı daldım. Bana bir garip baktı. ''Abi  bu amerikan filmlerinde taksiyi paylaşamıyorlar ya biri sonra küfredip iniyor ama bir kız bir erkek olunca inatlaşıyorlar, inmiyorlar  sonra film içinde sevgili oluyorlar, işte ondan oldu.'' dedi. Şöyle bir baktım. Oha! dedim. ''Ne içtin?''  Garip bir bakışmadan sonra yola devam ettik.

    Saçma muhabbet sürdü. ''Abi mavi olan şirinler değildi, mavi olan dövmeleriydi.'' dedi. Ben de durdum. O anda içimdeki çocuk konuştu.'' Mavi olan en büyük balinaydı ve en büyük olduğu için rengi hüzünlüydü'' dedim. Sanki çok derin birşey söylemişim de ders almışız gibi kafamızı aşağı yukarı ''hmmmmmm'' efekti yapar gibi salladık. Taksici o anda ''geldik'' dedi. Baktım bi yere gelmemişiz gidiyoruz. Adama baktım. Ensesi kıllıydı. ''Tıraşın gelmiş'' dedim. ''Taksimetreyi bi okuyun ben de berbere gideyim'' dedi. Baktım hakkaten inme vakti gelmişti. Nereye geldiğimizi anlamıştım. Ama gururluyduk asla erken gelmezdik. Taksiden inip 14 km kadar yürüdük. Temiz hava falan baya açıldık. Yolda muhabbet sürdü. Torrentten indirilen amerikan dizilerindeki taş hatunlar konulu 2.5 saatlik yürüyüşten sonra Süperman'in gençliğini konu alan küçük kasaba adlı dizideki taşeron  gazeteci ablayla ilgili karanlık niyetlerimiz olduğunu paylaştık.

    Böyle kafa iyice uçup millet boş gözlerle birbirine bakar. Biri kurumuş ağzından o kelimeleri zar zor çıkarır.- Abi ben mal oldum...Uyusak mı artık? işte o saatlerde o şafak çizgisi oluşur. Geceye hakkı olan uykuyu vermeyen insan, gündüz uykusunun verimsizliğinde delik deşik uyuklar. Geçirdiği günden istediğini alamayan ruh bir boş adım daha atmanın verdiği duyguyla uykuyla savaşır. Bedeni yenik düşünceye kadar uykusuz, herkesin uyuduğu saatlerde uyuyabilecek kadar mutlu oluncaya kadar da huzursuz kalır...

  İşte bu bahsettiğim zorlama zıbarma halinin hemen öncesinde fena bir manik kafa gelir. Bu kafayla güzel işler yapılır. Poğaça almaya fırına gidip O saate orada ne aradığını anlamadığım bir rus kızıyla garip bir diyaloğum olmuştu. Valla ne dediğimi hatırlamıyorum ama kız koşarak uzaklaştı ve giderken dönüp dönüp arkasına bakıyordu. Çok etkileyici şeyler söylemiş olmalıyım. Yazıları da o kafayla yazmak güzel oluyor.